16 Nisan 2010 Cuma



Hakan Günday'ın hayat ile beraber gitmektense hayattan kopmayı tercih etmiş 4 arkadaşın hikayesini anlattığı romanı. Kitaba başladığınızda PİÇ olmayı isteyecek, bitirdiğinizde ise ne olacağınıza karar veremeyeksiniz.

"Hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun. Üzülürsün. Pişman olursun. Sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlarsın."

"Kendimi beyaz kadranlı, romen rakamlı bir duvar saatindeki saniye çubuğu gibi hissediyorum. Sadece dönüyorum. Zamanın kendisiyim. Geçiyorum."

"Çocuklar..." dedi Barbaros.
Hakan, bir folklor figürünü tekrar eden ve kol kola girmiş üç küçük kıza bakıyordu.
"Evet" dedi,"çocuklar...Belki onlar..."
Cümlesini tamamlamadı çünkü söyleyeceklerinin eskiliğine ve saçmalığına güldü. Kim bilir kaç bin yıldır insanın sadece çocuğundan umudu vardı? Sırf boyu bir metrenin altında diye dünyayı cennete çevireceğine inanılan kaç çocuğun başı "Sizler her şeyi değiştireceksiniz" cümlesi eşliğinde okşanmıştı? Hakan düşündü. Cümlesinin sonunu değiştirdi:
"Belki onlar kendilerini bizden daha da kötü hissedecekler."
"Kötü değil" dedi Barbaros,"aptal, aldatılmış,dolandırılmış,kandırılmış. İşte böyle hissedecekler. Tabii bunu sadece açıkgözler hissedecek. Diğerleri dünyayı döndürmekle meşgul olacaklarından farkına bile varamayacaklar. Aynı şimdi olduğu gibi, bu çocuklar da her işleri, duyguları, düşünceleri yarım kalmış olarak ölecekler. Tama varamayanlar sürüsünün itaatkar üyeleri olarak kimliklerinden televizyonlarına kadar her şeyin oyuncağı olacaklar. Oysa şimdi onlara bak! İyiler. Koşuyorlar, düşüyorlar, gülüyorlar, umursamıyorlar, çünkü bilmiyorlar. Şu an için dünya onlar için bir oyuncak. Ama bir gün gelecek ve onlar da hepimiz gibi bir oyuncak olacak."

1 Nisan 2010 Perşembe




Göçmen kuşlardır leylekler. Her bahar Avrupa'ya gelir, yaz sonunda tekrar Afrika'ya doğru yola çıkarlar. Ama bu yıl geri dönmeyecekler..

Louis Antioche'un kayıp leyleklerin sırrını çözmek için çıktığı yolculuk kısa sürede kabusa dönüşür. Parçalanmış cesetler, nereden çıktığı belli olmayan katiller...

Arayışı onu, Bulgaristan'daki Çingene mahallelerinden işgal altındaki toprakların güneşte kavrulan kibutzlarına, Orta Afrika Cumhuriyeti'nin balta girmemiş ormanlarından Kalküta'nın arka sokaklarına kadar götürecektir. Hatta cehenneme kadar...

Sınır tanımayan bir hayal gücü, kusursuz bir kurgu, tüyler ürpertici şiddet sahneleri, nefes nefese bir gerilim. Korkutucu bir yolculuk, şaşırtıcı bir kitap!

Kızıl Nehirler (Jean-Christophe Grangé)




BİZ EFENDİLERİZ,BİZ KÖLELERİZ.
BİZ HER YERDEYİZ,HEM DE HİÇ BİR YERDE.
BİZ KARAR VERENLERİZ.
KIZIL NEHİRLERİN HAKİMİYİZ.

İki ayrı hikaye olarak başlayan, daha sonra çok iyi bir kurgu ile bu hikayelerin birbirine bağlandığı Jean-Christophe Grangé eseri. Detayların gerçekten detay olarak yazıldığı kitapta adli tıp tabibi cinayet sonucu öldürülen kurbanın, öldürülmeden önce gördüğü işkenceleri bakın nasıl anlatıyor;

"İncelenen göğüs kafesinin ön yüzünde, kesici bir aletle gerçekleştirildiği anlaşılan uzunlamasına yaralar var. Omuzlarda, kollarda da aynı aletle yapıldığına inandığımız yaralar görüyoruz.. Vücutta çok sayıda yanık izi var: göğüste, omuzlarda, böğürde, kollarda. bu tür yaklaşık yirmibeş iz bulduk. Bana kalırsa katil yaraları ateşle dağlamak istemiş. Yaraların üzerine biraz benzin döküp yakmış. Kaçak bir aerosol kullandığını söyleyebilirim. Aynı zamanda çok sayıda çürük, ödem ve kırıkla da karşı karşıyayız. Sadece göğüs bölgesinde, on sekiz çürük saydık. Dört kırık kaburga. Köprücük kemiklerinin ikisi de un ufak olmuş. Sol elde üç, sağ elde de iki parmak ezilmiş. Üreme organları da bir çok darbe almış. Boğazı yaklaşık on beş santimetre uzunluğunda bir bölgede deriyi kesmiş, ademelmasını ve gırtlak kaslarını parçalamış, atardamarı kesip kanamaya neden olmuş. Katil gözkapaklarının altında da çalışmış. Kesici bir alet sokup optik siniri ve göz kaslarını kesmiş, ardından gözleri çıkarmış. Sonra da özenle çalışarak, gözyuvarlarının içini kazımış."

Burada anlatılanların kurban öldükten sonra mı yapılmış, yoksa hala sağ haldeyken mi yapıldığınında belli edilmemesi olaydaki gerilimin düzeyini açıklamaya yeter herhalde.